Sitemizde, siz misafirlerimize daha iyi bir web sitesi deneyimi sunabilmek için çerez kullanılmaktadır.
Ziyaretinize varsayılan ayarlar ile devam ederek çerez politikamız doğrultusunda çerez kullanımına izin vermiş oluyorsunuz.
X

Madde 994

b. Tazminat

b. Tazminat

Madde 994 - İyiniyetli zilyet, geri vermeyi isteyen kimseden şey için yapmış olduğu zorunlu ve yararlı giderleri tazmin etmesini isteyebilir ve bu tazminat ödeninceye kadar şeyi geri vermekten kaçınabilir.

İyiniyetli zilyet, diğer giderler için tazminat isteyemez. Ancak, şeyin geri verilmesinden önce kendisine bu giderler için bir tazminat önerilmezse, kendisi tarafından o şeyle birleştirilen ve zararsızca ayrılması mümkün bulunan eklemeleri o şeyi geri vermeden önce ayırıp alabilir.

Zilyedin elde ettiği ürünler, yaptığı giderler sebebiyle doğan alacaklarına mahsup edilir.

I-) Yargı Kararları:

1-) YİBK, T: 01.03.1950, E: 1947/11, K: 1950/2:

“… Her iki daire kararları arasında bahis konusu içtihat ayrılığı Medenî Kanun’un 907 nci maddesinin son fıkrasındaki “zilyedin elde ettiği semereler” mefhumunun şümulünün tâyininde belirmektedir. Dördüncü Hukuk Dairesince iyi niyetle bir gayrimenkule zilyed bulunanın onu kullanması “fayda ve semere” sayılmış ve değerlendirilecek karşılığının yapmış olduğu zaruri ve faydalı sarfiyatından indirilmesi esası kabul edilmiş olduğu halde Beşinci Hukuk Dairesi “zilyedin elde ettiği semereler” mefhumunun o şeyi kullanma ile faydalanmaya teşmiline cevaz görmemiştir.

Anlaşmazlığın esas konusu olan semere; cevheri bozulmadan ve eksilmeden bir şeyin belli zaman ve devrelerde verdiği mahsuldür. Bunun hukuki mânada ne dereceye kadar semere sayılabileceğini tâyin edebilmek için iktisadi icap ve düşünceleri de göz önünde bulundurmak icabeder. Medenî Kanunun 620 inci maddesinde yalnız tabiî semere tarif olunmuş ve madde metninde “bir şeyin belli zamanlarda hâsıl ettiği ve örfün o şeyden tahsis suretine göre istihsalini tecviz eylediği mahsuller, o şeylerin tabiî semereleridir” denilmiştir. Bir şeyden nakit ve sair suretlerle alınan; meselâ ödünç bir paranın belli zaman ve devrelerde getirdiği faiz, âdi ve hasılat kira bağıtlarından elde edilen kira karşılıkları ve emsali hukuki semere mefhumu altında mütalâa olunmakta maden ve taş ocaklarını hasılatı da semereye benzetilmekte ve belli zaman ve devrelerde hâsıl olmayan şeyler semere … addedilmemektedir.

Gerçi Medeni Kanunumuzda İsviçre Medeni Kanununda olduğu gibi yalnız tabiî semere tarif olunmakla yetinilerek hukuki semere tâbiri kullanılmamış ise de, anlaşmazlık konusu 907 nci maddenin son fıkrasında “tabiî” kaydiyle takyit edilmeksizin geniş bir anlamda kullanılan “zilyedin elde ettiği semereler” tabiî semerelerden başkaca medeni semereleri de içine almakta ve bu görüşü tanınmış mülliflerin rey ve mütalâaları da teyit etmektedir. Fakat bir şeyden kullanma yoliyle intifa, semere mefhumuna girmediği gibi bir bağıta dayanmamakta olması bakımından da hukuki semere değildir.

Mevcudiyetine kani olduğu hakka dayanarak bir şeyden faydalanmış olan iyi niyetli zilyedi hiç bir yönden sorumlu tutmayan Kanun Vâzıı 906 ncı maddede o şeyi geri isteyene karşı faydalanması yüzünden zilyedin hiç bir tazminat itasına mecbur olmadığı hükmünü koymuştur. Bu mutlak sorumsuzluğu 907 nci maddenin son fıkrası da takyit etmiş olmayıp iyi niyetli zilyedin elde ettiği semerelerin sadece yapmış olduğu zaruri ve faydalı sarfiyatından mahsubunu kabul etmiş bulunmaktadır.

Yukarda izah olunan sebeplere ve mukayese olunan 906 ve 907 nci madde hükümlerine göre Medeni Kanunun 907 nci maddesinin son fıkrasındaki “zilyedin elde ettiği semereler” tâbirinden maksut tabiî ve hukuki semereler olup semere mefhumuna girmiyen, bir şeye iyi niyetle zilyet bulunanın onu kullanma ile faydalanmasının değerlendirilecek karşılığa şamil olamayacağına ve bu itibarla yapmış olduğu zaruri ve faydalı sarfiyatından mahsup edilemeyeceğine … karar verildi.” (RG. 30.06.1950; S: 7546).

2-) Y. 1. HD, T: 16.03.2011, E: 2011/2, K: 2011/3029:

“… Davacı, kayden malik olduğu 4 parsel sayılı taşınmazda damadı olan davalının oturmasına rıza gösterdiğini, uzun süre oturması sebebi ile davalıdan kira bedeli istediğini, bu konuda noter kanalı ile davalıya ihtarname gönderdiğini, davalının kira bedelini kabul etmediği gibi, taşınmaz için yaptığı masrafları kendisinden talep ederek rızası dışında taşınmazı işgal etmeye devam ettiğini ileri sürerek, elatmanın önlenmesi ve ecrimisile karar verilmesini istemiş, birleşen davanın de reddini talep etmiştir.

Davalı birleşen dosyadan davacı Ahmet, İşyerinden aldığı tazminat ile kendisine ev almak istediği sırada kayınbabası olan davalı Mahmut’un, kayden malik olduğu 4 parsel sayılı taşınmaz üzerinde kabası bitmiş inşaatının bulunduğunu, binanın eksikliklerini tamamlaması halinde oturabileceğini, yurtdışından dönünce de taşınmazın tapusunu vereceğini söylemesi üzerine akraba olmalarına güvenerek tespit dosyasında değerleri tespit edilen eksikliklerini tamamlayarak taşınmaza yerleştiğini, halen aynı yerde malik sıfatıyla oturmaya devam ettiğini, davalı Mahmut’un sonradan tapuyu devretmediği gibi kira bedeli için icra takipleri yaptığını ileri sürerek, tapu iptal ve 1/2’şer pay olarak diğer davacı ile adlarına tesciline, mümkün olmadığı takdirde yapmış olduğu masraflara karşılık 37.319,91.-TL’nin faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesini istemiştir. …

Mahkemece, kayden davacıya ait taşınmaza mülkiyetten ya da sözleşmeden kaynaklanan bir hakka dayanmaksızın davalının oturmak suretiyle elattığı belirlenerek elatmanın önlenmesine, başlangıçta davacının tasarrufa muvafakat ettiği ve onun onayı ile davalının oturduğu ve bu esnada çekişmeli binada faydalı ve zorunlu masraflar yaptığı belirlenerek birleşen davanın tazminat açısından kabulüne karar verilmiş olmasında ve ecrimisilin reddedilmesinde kural olarak bir isabetsizlik yoktur. Davacının tüm, davalı-birleşen dosyadaki davacıların öteki temyiz itirazları yerinde değildir. Reddine.

Ancak; Davalı, birleşen davasında kademeli olarak tapu iptal ve tescil, bu istek uygun görülmezse tazminat talebinde bulunmuştur.

Birleşen davalar bağımsız varlıklarını koruduklarına ve dava kademeli olarak açılıp tazminat isteği kabul edildiğine göre … davalı tarafın avukatlık parası ile mahkum edilmesi doğru olmadığı gibi, Türk Medeni Kanunu’nun 994. maddesine dayalı istek, yasanın anılan maddesi uyarınca aynı zamanda taşınmazı elde tutma hakkı verdiğine göre, davalı taraf yararına yapılan faydalı ve zaruri giderlerin belirlenerek bu değer üzerinden hapis hakkı (alıkoyma hakkı) tanınmak suretiyle elatmanın önlenmesine karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu üzere karar verilmesinin doğru olduğu söylenemez. … ”

Not: Bu yönde bkz. Y. 1. HD, T: 07.05.2007, E: 2007/4000, K: 2007/5011.

3-) Y. 1. HD, T: 17.02.2011, E: 2011/288, K: 2011/1635:

“…dava konusu 20 parsel sayılı taşınmazın kayden davacıya ait bulunduğu ve yapılan uygulama sonucu alınan bilirkişi raporu ve dosya kapsamından taşınmazın davalı tarafından tasarruf edildiği anlaşılmaktadır.

Davalı, dava konusu taşınmazı haricen satın aldığını savunmuş ve tarafların imzası ile birlikte iki şahit imzası taşıyan tarihsiz “senet” başlıklı belge ibraz etmiştir.

Bilindiği üzere, Medeni Yasa’nın 706, Borçlar Yasası’nın 213 ve 2644 Sayılı Yasa’nın 26. maddeleri mülkiyeti nakleden sözleşmelerin resmi şekilde yapılmasını öngörmektedir. Öyle ise haricen yapılmış sözleşme mülkiyetin nakli yönünden geçersizdir. Ne var ki, geçersiz sözleşmeye göre kayıt malikine bir bedel ödenmiş ise ödeyen yararına hapis hakkı tanınması olanağı doğar. Nitekim değinilen ilke, 10.07.1940 tarih 2/77 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında da vurgulanmıştır. Ancak, hükmedilecek bedel ödenen bedel olup, bu miktarın uyarlamaya tabi tutulamayacağı da kuşkusuzdur.

Hal böyle olunca, TMK’nun 994.maddesi hükmü göz önünde bulundurularak dosyaya ibraz edilen harici satış belgesindeki satış bedelinin ödenip ödenmediğinin veya kısmi bir ödeme de bulunup bulunmadığının tarafların gösterdikleri ve gösterecekleri delillerin toplanması suretiyle değerlendirilmesi ve belirlenecek bedel üzerinden davalı yararına hapis hakkı tanınmak suretiyle bir karar verilmesi gerekirken… ”

4-) Y. 13. HD, T: 20.01.2010, E: 2009/7888, K: 2010/207:

“… Taraflar arasındaki satım sözleşmesine konu taşınmazın tapulu olduğu yönünde bir uyuşmazlık bulunmamaktadır. Tapulu taşınmazın satışına ilişkin sözleşme resmi biçimde yapılmadığından hukuken geçersizdir. (MK. 705, BK.213, Tapu K. md. 26 ve Noterlik K. md. 60 maddeleri).O sebeple geçerli sözleşmelerde olduğu gibi taraflarına hak ve borç doğurmaz. Resmi şekilde yapılmayan sözleşmelerdeki ceza-i şartta geçersizdir. Mahkemenin kabulü de bu doğrultuda olup ilke olarak doğrudur. Ne varki geçersiz sözleşmelerde taraflar aldıklarını birbirlerine iade ile yükümlüdür. Ancak bu tip sözleşmede alıcı iyi niyetli zilyet durumundadır. TMK. 994. Maddesi gereğince iyi niyetli zilyed geri vermeyi isteyen kimseden, şey için yapmış olduğu zorunlu ve yararlı giderleri tazmin etmesini isteyebilir ve bu tazminat ödeninceye kadar şeyi geri vermekten kaçınabilir.

Somut uyuşmazlıkta 10.10.1999 tarihli sözleşmede “... tapunun verilmemesi halinde ve bugünden itibaren yapılacak olan inşaat masraflarına karşılık olmak üzere 15.000 DM olarak tazminat ödeyeceğim” kararlaştırılmıştır.

Sözleşmedeki bu düzenleme B.K. 158-161 maddelerinde düzenlenen ceza-i şart niteliğinde olmayıp, satışın gerçekleşmemesi halinde alıcının, satıcıdan MK. 994. Maddesi gereğince iyi niyetli zilyed olarak yaptığı giderler karşılığı ödeyeceği miktardır. Davacı satışa konu arsada inşaat yapmak suretiyle masraf yapmışsa bunun karşılığını sözleşmede kararlaştırıldığı üzere davalıdan isteyebilir. Bu durumda mahkemece, satışa konu arsa üzerinde davacının inşaat yapıp yapmadığı belirlenerek sonucuna uygun bir karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile davanın reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir. …”

5-) Y. 13. HD, T: 13.10.2006, E: 2006/9167, K: 2006/13595:

“… 05.07.1944 gün ve 12/26 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da işaret edildiği gibi, tapulu taşınmazı haricen satın alan ve taşınmaz kendisine teslim edilen kişi tarafından o taşınmaz üzerine bir bina inşa edilmiş ise, satıcının bu binanın yapımına zımni rızası var sayılır ve binayı inşa eden alıcının iyiniyetli kabul edilmesi gerekir.

Tapuda kayıtlı taşınmazın haricen satılmasının geçersiz olması, satın alanın kötüniyetli kabulü için başlıbaşına yeterli bir neden olamaz. Karşı konulmasına rağmen binanın inşa edildiği de davalı tarafça savunulmamıştır. Bu nedenle, davacının, haricen satılıp teslim edilen bu taşınmaza ferağının verileceği umudu ile bina inşa ettiğinin kabulü gerekir.

Hal böyle olunca, davacıyı kötüniyetli olarak kabul eden mahkeme kararındaki görüşe katılmak mümkün değildir.

Davacı, harici satış ve teslime istinaden zilyedi bulunduğu taşınmaza inşa ettiği bina nedeni ile 70.000.000.000 lira faydalı masrafının taşınmazın maliki davalılardan tahsilini istemektedir. Davanın yasal dayanağı Borçlar Yasası’nın 64. maddesidir. Anılan 64. maddeye göre, iyiniyetle başkasının taşınmazına el koyan bir kimsenin faydalı ve zaruri masraflarını isteyebilmesi için, yaptığı giderlerin mal varlığından çıkmış ve taşınmazı geri alan hak sahiplerinin mal varlığına geçmiş olması icap eder. Medenî Yasa’nın eski 907. maddesi (Yeni MK m. 994), zilyede malın hak sahibi tarafından alınması halinde faydalı ve zaruri masraflarını istemek hakkını vermiştir. Bu kurallar uyarınca iyiniyetli zilyedin taşınmazın maliklerinden geri alınmasını isteyebileceği bedel, taşınmazın geri alındığı gündeki yapının kaim değeri olabilir. Zira, taşınmaz geri alınmakla davacının mal varlığı, bu değer oranında azalmış ve geri alanların mal varlıkları ise o nispette artmış olacaktır.

Somut olayda, davacının giderler yaptığını iddia ettiği yer ve bina halen kendisinin zilyetliğinde (elinde) bulunduğu gibi, davacının taşınmazın arzı ile bir talebi de yoktur. O halde, mahkemenin yazılı maddi ve hukuki olgular gözönünde tutulmaksızın ve iyiniyetli bulunduğu kuşkusuz olan davacının kötüniyetli zilyet olduğundan bahisle isteğin reddedilmiş olması usul ve yasaya aykırıdır. …”

II-) Türk Kanunu Medenîsi:

b) Tazminat

Madde 907

Bir şeye hüsnü niyetle zilyed bulunan kimse o şeyin reddini isteyen müddeiden yapmış olduğu zaruri ve faydalı sarfiyatın iadesini talep ve tediye zamanına kadar o şeyi hapsedebilir. Diğer sarfiyattan dolayı tazminat iddiasında bulunamaz. Fakat müddei, kıymetlerinin tazminine talip olmadıkça zilyed kendi tarafından asıl şey ile birleştirilen ve zararsız ayrılması mümkün olan ziyadeleri refedebilir.

Zilyedin elde ettiği semereler kendi sarfiyatı dolayısiyle olan alacaklarına mahsup edilir.

III-) Madde Gerekçesi:

Yürürlükteki Kanunun 907 nci maddesini karşılamaktadır.

Hüküm değişikliği yoktur. Ancak kaynak Kanunun 939 uncu maddesinin Almanca metni dikkate alınarak düzeltilmiştir.

Öte yandan yürürlükteki metinde birinci fıkrada iyiniyetli zilyedin tediye zamanına kadar o şeyi hapsedebileceği; ifade edilmişse de, öğretideki egemen görüşe göre, burada bir hapis hakkı değil, alıkoyma hakkı söz konusu olduğundan, fıkranın ifadesi bu görüşe uygun olarak düzeltilmiş ve kaynak Kanunun Almanca metni göz önünde tutularak “geri vermekten kaçınabilir.” ifadesi tercih edilmiştir. Maddede ikinci fıkranın ifadesi de kaynak Kanunun Almanca metni dikkate alınarak düzeltilmiştir.

IV-) Kaynak İsviçre Medenî Kanunu:

1-) ZGB:

b. Ersatzforderungen

Art. 939

1 Verlangt der Berechtigte die Auslieferung der Sache, so kann der gutgläubige Besitzer für die notwendigen und nützlichen Verwendungen Ersatz beanspruchen und die Auslieferung bis zur Ersatzleistung verweigern.

2 Für andere Verwendungen kann er keinen Ersatz verlangen, darf aber, wenn ihm ein solcher nicht angeboten wird, vor der Rückgabe der Sache, was er verwendet hat, wieder wegnehmen, soweit dies ohne Beschädigung der Sache selbst geschehen kann.

3 Die vom Besitzer bezogenen Früchte sind auf die Forderung für die Verwendungen anzurechnen.

2-) CCS:

b. Indemnités

Art. 939

1 Le possesseur de bonne foi peut réclamer du demandeur en restitution le remboursement des impenses nécessaires et utiles qu’il a faites et retenir la chose jusqu’au paiement.

2 Les autres impenses ne lui donnent droit à aucune indemnité, mais il a la faculté d’enlever, avant toute restitution, ce qu’il a uni à la chose et qui peut en être séparé sans dommage, à moins que le demandeur ne lui en offre la contre-valeur.

3 Les fruits perçus par le possesseur sont imputés sur ce qui lui est dû en raison de ses impenses.

V-) Yararlanılabilecek Monografiler:

Suat Sarı; Alıkoyma Hakkı, İstanbul, 1997.

 


Copyright © 2017 - 2024 Prof. Dr. İlhan Helvacı. Tüm hakları saklıdır.
X