Sitemizde, siz misafirlerimize daha iyi bir web sitesi deneyimi sunabilmek için çerez kullanılmaktadır.
Ziyaretinize varsayılan ayarlar ile devam ederek çerez politikamız doğrultusunda çerez kullanımına izin vermiş oluyorsunuz.
X

Madde 995

2. İyiniyetli olmayan zilyet bakımından

2. İyiniyetli olmayan zilyet bakımından

Madde 995 - İyiniyetli olmayan zilyet, geri vermekle yükümlü olduğu şeyi haksız alıkoymuş olması yüzünden hak sahibine verdiği zararlar ve elde ettiği veya elde etmeyi ihmal eylediği ürünler karşılığında tazminat ödemek zorundadır.

İyiniyetli olmayan zilyet, yaptığı giderlerden ancak hak sahibi için de zorunlu olanların tazmin edilmesini isteyebilir.

İyiniyetli olmayan zilyet, şeyi kime geri vereceğini bilmediği sürece ancak kusuruyla verdiği zararlardan sorumlu olur.

I-) Yargı Kararları:

1-) YİBK, T: 09.12.1931, E: 1931/23, K: 1931/44:

“… Fuzulî işgal neticesi talep olunan “ecrimisil” tazminatı, Borçlar Kanununun birinci babının ikinci faslında gösterilen borçlar mahiyetinde olmadığı cihetle bu kabil tazminata ait davalarda mezkûr kanununun 60 ıncı maddesinde gösterilen müruru zaman müddeti kabili tatbik olmadığı ekseriyetle takarrür etmiştir.” (RG. 09.04.1932; S: 2072).

2-) YİBK, T: 25.05.1938, E: 1937/29, K: 1938/10:

“… Haksız surette zabt ve işgal sebebile hukukî menfaatları haleldar olan gayri menkul maliklerinin taleb edebilecekleri tazminat davaları hakkında hususî dairece takarrür etmiş olan on senelik müruru zaman müddetinin tatbik edilmesinde de isabet mülâhaza olunmamıştır. Çünkü sarih veya zımnî akitten doğan alelûmum kira davaları hakkında Borçlar Kanununun 126 ncı maddesi mucibince beş senelik müruru zaman cari bulunmuş olduğundan akte müstenit olmayan ve fakat hukukî neticesi itibarile ayni mahiyette bulunan bu misillû tazminat ve münasip ücret davalarında da beş senelik müruru zaman cereyan etmesi tabii ve zaruridir. Binaenaleyh zikrolunan davalar hakkında da mezkûr 126 ncı madde hükmüne tevfikan beş senelik müruru zaman cereyan edeceğine … karar verildi.” (RG. 15.11.1938; S: 4063).

3-) YİBK, T: 10.07.1940, E: 1939/2, K: 1940/77:

Bkz. madde 706.

4-) YİBK, T: 08.03.1950, E: 1945/22, K: 1950/4:

“… başkasının gayrimenkulünü haksız olarak zabtedip kullanmış olan kötü niyetli kimsenin o gayrimenkulü haksız olarak elinde tutmuş olmasından doğan zararları ve elde ettiği veya elde etmeği ihmal eylediği semereleri tazmin ile mükellef olup bir zarara uğramamış olan malik veya zilyede ecri misil adı veya başka bir ad altında her hangi bir tazminat vermekle mükellef olmadığına … karar verildi.” (RG. 09.06.1950; S: 7528).

5-) YİBK, T: 04.06.1958, E: 1958/15, K: 1958/6:

“… Bir kimsenin başkasına ait olduğunu bildiği veya bilebilecek durumda bulunduğu bir gayrimenkulü kendi malı imiş gibi kiraya verip kiraları toplamış olması sebebiyle hak sahibinin o kimseden kiraların alınması için açacağı davanın gerek Borçlar Kanunun(’un) 414. maddesine dayanan, gerekse Medenî Kanunun 908. maddesine dayanan bir dâva olarak tavsifi mümkün olduğuna ve fakat tereddüt halinde, Borçlar Kanununun 414 üncü maddesi hükmüne dayanan menfaatlarin devri dâvası sayılacağına ve bundan dolayı on yıllık müruruzamana tabi olacağına, … karar verildi.” (RG. 01.10.1958; S: 10021).

6-) YHGK, T: 31.03.2010, E: 2010/3-146, K: 2010/184:

“… Davacı vekili dilekçesinde; davacıya ait 275 parselde kayıtlı 500 m2 büyüklüğündeki arsa vasfındaki taşınmazın tamamının, davalı Kandıra Belediyesi’nce kamulaştırmaksızın fiilen el koymak suretiyle yol olarak kullanılmakta olduğunu belirterek, dava tarihinden geriye doğru 5 yıllık ecrimisil bedelinin (şimdilik 6.000. YTL) davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili beyanlarında; yol yapım işlerinin Kocaeli Büyükşehir Belediyesi’nce yapıldığını, kendi belediyelerin bir ilgisi olmadığını belirterek davanın reddini dilemiştir.

Mahkemece; keşifte dinlenen mahalli bilirkişi ve inşaat bilirkişisinin raporu dikkate alındığında, taşınmazın mevcut haliyle boş arsa olması sebebiyle malikine gelir getirici bir özelliğinin bulunmadığı gerekçe gösterilerek davanın reddine karar verilmiştir.

TMK 995. md. göre 08.03.1950 gün ve 22/4 sayılı Yargıtay içtihadı Birleştirme Kararı’nda da kabul edildiği gibi, başkasının taşınmazını haksız olarak kullanmış olan kötü niyetli kimse, o taşınmazı haksız olarak elinde tutmasından doğan zararı ve elde ettiği veya etmeyi ihmal eylediği semereleri tazmin ile yükümlüdür. Zira işgal zararı, gelir getirebilecek bir yerin haksız işgali nedeni ile malikin o yerden olağan biçimde yararlanmaması yüzünden malvarlığındaki artışa engel olmaktır. Bu engel olmanın sağladığı malvarlığına girmeyen çoğalma en az kira, en çok da tam gelir yoksunluğu olarak değişebilir. Tazminatın amacı, el atma olmasaydı malikin mal varlığı ne durumda olacak idiyse o durumun sağlanmasıdır.

Davalı taşınmazı işgal ettiğine ve fayda sağladığına göre, ecrimisil ile sorumlu tutulması gerekir. Yol olarak kullanılan taşınmaz ekonomik bakımdan fayda sağlayan bir taşınmazdır. Davalı tarafından kira ödemeden kullanıldığına göre, davacının zararı söz konusudur. Bu durumda, davacı daha fazla bir zarara uğradığını kanıtlayamadığı takdirde, taşınmazın asgari getirisi belirlenerek bu miktara hükmedilmelidir.

Mahkemece, bu hususlar göz ardı edilerek, eksik inceleme ile yanılgılı değerlendirme sonucu ecrimisil talebinin reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir. …

Dava konusu taşınmazın üzerinde gelir getirici herhangi bir yapı olmamakla birlikte, çevresinde villaların bulunduğu ve davalının bu yeri yol olarak kullanmak suretiyle ekonomik bakımdan fayda sağladığı açıktır. Taşınmaz davalı tarafından kira ödenmeden kullanıldığına ve ekonomik yarar sağlandığına göre ecrimisilin belirlenmesinde davacının sağlayabileceği değil, davalının sağladığı yararın esas alınması gerekir.

O halde somut olayın özelliği dikkate alınarak Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen özel daire bozma kararına uyulmak gerekirken…”

7-) YHGK, T: 25.06.2008, E: 2008/4-460, K: 2008/457:

“… davacı, davalı idareler tarafından çadırkent kurulmak üzere taşınmazlarına el konularak stabilize malzeme serildiğini, çadırkent kaldırıldıktan sonra dökülen malzemenin kaldırılmaması nedeniyle taşınmazlarını ekip biçemediğini belirterek uğradığı zararın ödetilmesini istemiş; yerel mahkemece istemin bir bölümü kabul edilmiş, karar davalılar tarafından temyiz edilmiştir.

Yerel mahkemece hükme dayanak tutulan bilirkişi raporunda, davalılar tarafından serilen stabilize malzemenin kaldırılması, yerine tarım toprağı serilip iki yıl süreyle gübrelenip karıştırılarak toprağın ıslah edilmesinden sonra tarıma uygun hale gelebileceği ve bu iki yıllık sürede davacının taşınmazdan yararlanamayacağı, ekim yapılamadığından üretim giderlerinin zarardan düşülmeyeceği görüşü ile hesaplama yapılmış, mahkemece de bu rapor benimsenerek karar verilmiştir.

Bilirkişi raporunda, taşınmazlara iki yıllık sürede ekilebilecek ürünlerin satış fiyatları dikkate alınarak zarar hesaplandığı anlaşılmaktadır. Bir ürünün satış fiyatı içinde, o ürünü elde edebilmek için yapılan üretim giderleri de bir girdi olarak bulunmaktadır. Diğer bir anlatımla üretici, üretim gideri olarak yaptığı harcamaları satış parası ile birlikte ürünü sattığı zaman geri almaktadır. Davacı, davalıların haksız eylemi nedeniyle ekim yapamadığına göre üretim gideri olarak yapmadığı bir harcamayı da isteyemez.

Yerel mahkemece açıklanan yönler gözetilerek, satış parasından yapılmayan üretim giderlerinin indirilmemiş olması usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir...

Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, mahkeme kararında açıklanan gerektirici nedenlere ve özellikle hükme esas alınan bilirkişi raporu dikkate alındığında, satış parasından üretim giderinin düşüldüğünün anlaşılmış olması karşısında, usul ve yasaya uygun bulunan direnme kararının onanması gerekir. …”

8-) YHGK, T: 29.09.2007, E: 2007/1-610, K: 2007/620:

Bkz. madde 723.

II-) Türk Kanunu Medenîsi:

2- Sui niyetle zilyed olan kimse

Madde 908

Bir şeye sui niyetle zilyed olan kimse o şeyi hak sahibine iade etmekle beraber haksız alıkoymuş olmasından mütevellit zararları ve elde ettiği veya elde etmeği ihmal eylediği semereleri tazmin ile de mükelleftir. Hak sahibi için de yapılması zaruri olan sarfiyatı haricindeki masrafları, isteyemez ve yedinde bulunan şeyin geri iadesi lâzım geldiğini bilmediği müddetçe ancak kendi kusuriyle vukubulan zararlardan mesul olur.

III-) Madde Gerekçesi:

Yürürlükteki Kanunun 908 inci maddesini karşılamaktadır.

Hüküm değişikliği yoktur. Ancak kaynak Kanunun 940 ıncı maddesi dikkate alınarak madde üç fıkra hâlinde düzenlenmiştir.

Yürürlükteki metnin son cümlesinde “yedinde bulunan şeyin geri iadesi lazım geldiğini bilmediği müddetçe ancak kendi kusuru ile vuku bulan zararlardan mesul olur” biçiminde bir ifadeye yer verilmiştir. Oysa zilyetin iyiniyetli olmaması demek, geri verme ile yükümlü olduğunu bilmesi veya bilmesi gerekmesi demek olduğundan, metindeki bu ifade uygun değildir. Kaynak Kanun göz önüne alınarak “iyiniyetli olmayan zilyet, şeyi kime geri vereceğini bilmediği sürece” biçiminde düzeltilmiştir.

IV-) Kaynak İsviçre Medenî Kanunu:

1-) ZGB:

2. Bösgläubiger Besitzer

Art. 940

1 Wer eine Sache in bösem Glauben besitzt, muss sie dem Berechtigten herausgeben und für allen durch die Vorenthaltung verursachten Schaden sowie für die bezogenen oder versäumten Früchte Ersatz leisten.

2 Für Verwendungen hat er eine Forderung nur, wenn solche auch für den Berechtigten notwendig gewesen wären.

3 Solange der Besitzer nicht weiss, an wen er die Sache herausgeben soll, haftet er nur für den Schaden, den er verschuldet hat.

2-) CCS:

2. Possesseur de mauvaise foi

Art. 940

1 Le possesseur de mauvaise foi doit restituer la chose et indemniser l’ayant droit de tout le dommage résultant de l’indue détention, ainsi que des fruits qu’il a perçus ou négligé de percevoir.

2 Il n’a de créance en raison de ses impenses que si l’ayant droit eût été dans la nécessité de les faire lui-même.

3 Il ne répond que du dommage causé par sa faute, aussi longtemps qu’il ignore à qui la chose doit être restituée.

 


Copyright © 2017 - 2024 Prof. Dr. İlhan Helvacı. Tüm hakları saklıdır.
X