c. Sürelerin hesabı
c. Sürelerin hesabı
Madde 714 - Kazandırıcı zamanaşımı sürelerinin hesaplanmasında, kesilmesinde ve durmasında, Borçlar Kanununun zamanaşımına ilişkin hükümleri kıyas yoluyla uygulanır.
I-) Yargı Kararları:
1-) YİBK, T: 27.04.1949, E: 1948/7, K: 1949/7:
Bu içtihadı birleştirme kararının T: 26.05.1954, E: 1954/7, K: 1954/17 sayılı kararı ile uygulama kabiliyetini yitirdiği gözden uzak tutulmamalıdır. Her iki karar için bkz. madde 638.
2-) YİBK, T: 19.01.2007, E: 2005/1, K: 2007/1:
“ … Kural olarak kesin hükümle sonuçlanan bir uyuşmazlığın bir daha yargı mercileri önüne getirilmesi olanaksızdır. Ancak Yargıtay tescil davasının kendine özgü ve özel kuralları olan bir dava olması nedeniyle davanın reddinden sonra tescil için öngörülen koşullarının tümünün birlikte yeniden oluşması halinde dava açılabileceğini ilke olarak kabul etmektedir. Zilyet tarafından açılan tescil davasıyla sınırlı olarak kabul edilen bu uygulama genel kuralın ayrık bir durumunu oluşturmaktadır. Dava açılmasının doğal sonucu olarak tescil davasının açıldığı tarihten, davanın reddine ilişkin kararın kesinleşmesi tarihine kadar geçen zilyetlik süresi dava konusu olduğundan sonra açılan tescil davasına eklenemeyecektir. Bir başka anlatımla davanın kesinleşmesinden itibaren yeniden 20 yıllık sürenin dolmuş olması gerekecektir. (BK. Md.135)
Türk Medeni Kanunu’nun 714. maddesinde “kazandırıcı zamanaşımının sürelerinin hesaplanmasında, kesilmesinde ve durmasında, Borçlar Kanunu’nun zamanaşımına ilişkin hükümleri kıyasen uygulanır” hükmüne yer verilmiştir.
Borçlar Kanunu’nun 133/2. maddesine göre alacaklı borçluya karşı mahkemede veya hakim önünde dava açarak ya da karşılıklı bir iddia ileri sürerek alacağını dermeyan ettiği takdirde zamanaşımı kesilir. Tescil davalarında zilyedin tescil istemiyle başvuruda bulunması dava, hazinenin veya tapu kayıt maliki mirasçılarının tescil istemine karşı koymaları da def’i niteliğindedir. Zilyet tarafından dava açılması, davalı hazine veya kayıt malikinin mirasçıları tarafından davaya karşı konulması zamanaşımını keser.
TMK.nun 714. maddesi, zamanaşımının uygulanması bakımından Borçlar Kanunu’na yollama yapmıştır. Yorum yaparken “Kıyas” özellikle vurgulanmıştır. Borçlar Kanunu’nda zilyetlikle, Türk Medeni Kanunu’nda ise alacakla ile ilgili düzenleme yapılmamıştır. Bu nedenle tescil davalarında davacıyı “alacaklı” kişi olarak değerlendirmek gerekir. Zira davaya konu taşınmazın mülkiyetinin davalıdan alınarak hakkının tanınmasını, korunmasını ve adına tescilini isteyen kişi davacıdır. Davacı, davalı taraf aleyhine dava açarak bir istemde bulunmaktadır. Zamanaşımı değerlendirmesinde bu hususun göz önünde tutulması zorunlu bulunmaktadır.
Fıkrada ayrık durum öngörülmediğinden, davacı tarafından açılan dava ile işlemekte olan zamanaşımı kesinleşecektir1. Kaldı ki davalı tarafın tescil istemine karşı koyması da zamanaşımını keser. Davaya karşı konulmasının itiraz olarak nitelendirilmesi sonuca etkili değildir. Zira itiraz geniş kapsamlı, def’i dar kapsamlıdır. Çoğun içinde az vardır.
Zamanaşımının kesilmesinin sonuçları B.K.nun 135. düzenlenmiştir. Bu maddeye göre zamanaşımının kesilmesi halinde sürenin yeniden işlemesi gereklidir. Zamanaşımının kesilmesinin doğal sonucu önceki sürenin geçersiz sayılmasıdır.
Yukarıda belirtildiği üzere;
Önceki dava, süren zilyetliği kesmiştir. Dava tarihinden, tescil isteminin eksik süre yönünden reddine ilişkin kararın kesinleştiği tarihe kadar gerçekleşen zilyetlik ise davaya konu olması itibariyle hesaba katılamaz. Sonradan açılan tescil davasında da zilyetlikle kazanma koşullarının tümünün birlikte gerçekleşmesi zorunlu bulunmaktadır. Bu nedenlerle içtihat aykırılığının Hukuk Genel Kurulu, Yedinci, Onaltıncı, Onyedinci ve Yirminci Hukuk Dairesi görüşleri doğrultusunda birleştirilmesine karar verilmesi gerekmiştir. “4721 sayılı Türk Medenî Kanunu’nun 713 üncü maddesinin 1 ve 2 nci fıkraları gereğince açılan tescil davasının süre yönünden reddedilmesi halinde; aynı yerle ilgili olarak açılan 2 nci davanın olumlu sonuçlanabilmesi için, ilk kararın kesinleşmesinden itibaren taşınmaz üzerindeki zilyetliğin davasız, aralıksız ve malik sıfatıyla yeniden 20 (yirmi) yıl sürmesi gerektiğine … karar verildi.” (RG. 27.02.2007; S: 26447).
3-) YHGK, T: 14.02.2007, E: 2005/8-401, K: 2007/72:
“... Mahkemece, “TMK.nun 714 (eski 640). maddesine göre, kazandırıcı zamanaşımı sürelerinin hesaplanmasında, kesilmesinde ve durmasında BK.nun zamanaşımına ilişkin hükümleri kıyas yoluyla uygulanır. Bu durumda irdelenmesi gereken husus yerel mahkemenin 2000/230 E. sayılı kesinleşen dosyasının zamanaşımını durduran mı yoksa kesen mi bir sebep olduğudur. Yargıtay HGK.’nun aynı konuya ilişkin 13.06.2001 tarih ve 2001/8-480 esas 2001/519 sayılı kararında, BK.’nun 133/2. maddesindeki hükümden hareketle dava açılmasının zamanaşımını kesen bir hal olduğu ve Hazinenin karşı koymasının da maddede belirtilen defi niteliğinde bulunduğu, BK.’nun 135. maddesi gereği ise, zamanaşımının kesilmesi halinde yeni bir sürenin işlemesi gerektiğini açıkça belirtmiştir. Bu durumda, 1975 yılından itibaren başlayan zilyetlik süresi mahkemenin kesinleşen 2000/230 E.sayılı davasında Hazine vekilinin 18.12.1992 hâkim havale tarihli cevap dilekçesi ile kesil…miştir. Bu kesi(l)meden itibaren ise, süre yeniden başlayacaktır. Süre davalı Hazinenin karşı koyduğu 18.12.1992 tarihinden veya söz konusu davanın kesinleştiği 26.04.2002 tarihinden itibaren yeniden işlemeye başlayacak kazandırıcı zamanaşımı süresinin dolmadığı” gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesi üzerine; hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, kazanmayı sağlayan zilyetlik hukuksal sebebine dayanılarak TMK.’nun 713/1 ve 3402 sayılı Kadastro Kanununun 14. maddeleri uyarınca açılan tescil davasıdır.
Mahkemece, kararına esas aldığı Şarköy Asliye Hukuk Mahkemesinin 13.02.2001 tarih ve 2000/230 E, 2001/19 karar sayılı dava dosyası Yüksek 8. Hukuk Dairesinin denetiminden geçerek 26.04.2002 tarihinde kesinleşmiştir. Mahkemenin gösterdiği gerekçenin hukuka uygun olduğunu, hak ve adalet duygularını tatmin ettiğini söylemek güçtür.
Uyuşmazlık konusu taşınmazın bitişiğinde bulunan 1768 sayılı parsel 13.10.1975 tarihinde davacı adına tespit edilmiştir. Saptanan bu bilgilere göre, çekişmeli taşınmazın da aynı tarihte “hali yerlerden” olması nedeniyle tespit dışı bırakıldığı anlaşılmaktadır. İkinci dava yani görülmekte olan bu dava 15.12.2003 tarihinde açılmıştır.
Kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği ile bir taşınmazın mülk edinilmesinin en önemli koşullarından biri de, “malik sıfatı ile-malik niteliğiyle” zilyetliğin davasız (çekişmesiz-nizasız) olarak sürüp devam etmesidir. O halde kanun koyucu hangi durumları niza-çekişme olarak nitelendirmek istemiştir. Kanunlarda bu yönde bir açıklık bulunmamaktadır. Ancak TMK.’nun 713/1.fıkrasında “davasızlıktan” söz edilmektedir. Gerek yargısal alanda ve gerekse öğretide (doktrinde) üstün tutulan görüşe göre, ancak “dava” halinde nizanın (çekişmenin) varlığı kabul edilmektedir. Yani çekişme ancak dava ile oluşmaktadır. Şu hale göre zamanaşımını kesen bir davadan sözedebilmek için taşınmazın zilyedine karşı gerçek malik tarafından HUMK.nun öngördüğü bir istihkak ya da elatmanın önlenmesi veya başka bir davanın açılması ve bu davanın da başarı ile sonuçlanması gerekir.
Öte yandan 3091 sayılı Kanuna göre idari makamların verdiği men kararları, Noter’den çekilen ihtarnameler, Hazine adına, taşınmazı tasarruf edenlere gönderilen ecrimisil ihbarnameleri ile davalı tarafın ileri sürdüğü mülkiyet ya da davanın reddi yönündeki def’ilerin çekişme (dava) sayılamayacağı aynı çevrelerce ağırlıklı olarak kabul edilmektedir. (HGK.nun 29.11.1969 tarih ve 1967/7-656 E, 1969/82 K, 12.05.1973 tarih ve 1969/8-808 E, 1973/403 sayılı kararları ile, 17. Hukuk Dairesinin 23.11.1992 gün ve 1992/2498 E.-10615 K., 16. Hukuk Dairesinin 17.09.1990 gün ve 1989/16076 E., 1990/11850 K., 7. Hukuk Dairesinin 04.06.1986 gün ve 11300/5985 K., aynı Dairenin 20.12.1990 gün ve 12149/15575 K...). Bunun dışında TMK.nun 713. maddesinin Hükümet gerekçesinde: “...İsviçre Medenî Kanununun şerh ve tefs(ir) eden bütün hukuk bilginlerinin birleştikleri gibi, zilyede karşı bir istihkak veya müdahalenin önlenmesi davası açılmış olmasının niza (çekişme) sayılacağı” açıklanmıştır. … Kaldı ki, hak sahibi davalıların daha önce açılan tescil davası reddedilmiş olmasına karşın zilyet aleyhine dava açmadıkları (çekişme yaratmadıkları) açıktır. Yine, ilk dava, davalıların davanın reddine karar verilmesini istemesi şeklinde gerçekleşen def’i yüzünden değil, yalnızca zilyetlik süresinin dolmamış bulunması gerekçesiyle reddedildiğinden, kazandırıcı zamanaşımının kesilmesi bu açıdan da olanaklı bulunmamaktadır. Davanın süre yönünden reddedilmiş olması halinde, 20 yıllık zilyetlik süresini doldurduktan sonra 2.kez tescil davası açmasını engelleyen bir kanun hükmü de bulunmamaktadır. (HGK.nun 29.11.1969 gün ve 1967/7-656 E, 1969/82 K).
Tüm bu hukuki ve somut olgular karşısında gerçek da(v)alı Hazine tarafından zilyede (davacıya) karşı HUMK.’nun öngördüğü anlamda zamanaşımını kesen bir istihkak veya müdahalenin önlenmesi ya da benzeri bir dava açılmadığına ve da(v)alı Hazinenin mülkiyet (davanın reddi) definde bulunması da kanunun öngördüğü anlamda bir çekişme sayılmayacağına göre, olayda TMK.nun 714. maddesi ile bu maddenin atıfta bulunduğu BK.nun 133 ve 135. maddelerinin uygulama olanağı bulunmamaktadır. Aksi halde 17 yıl 11 ay 6 gün bekleyen bir kişi, belki de 40. yılda da yeniden usulsüz açılacak bir dava nedeniyle, yine hakkına belki de hiç kavuşmayacaktır. Bu durumun hukuka uygun olduğunu söylemek mümkün mü?
O halde çekişmeli taşınmazın tespit dışı bırakıldığı 13.10.1975 tarihinden davanın açıldığı 15.12.2003 tarihine kadar kazanmayı sağlayan 20 yıllık süre dolmuş bulunduğuna ve 3402 sayılı Kanunun 14. maddesi ile TMK.’nun 713/1 fıkralarında öngörülen tüm olumlu koşullar davacı yararına gerçekleştiğine, bir kimsenin aleyhine sonuç doğuracak biçimde bir beyanda bulunamayacağı kuralından hareketle davacı tarafından açılan önceki davanın bu bakımdan aleyhlerine kullanılmasının ve yorumlanmasının hak ve adalet duygularına uygun düşmeyeceğine göre, davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçe ile davanın reddine karar verilmiş olması usul ve kanuna aykırıdır...
Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir. ...
Türk Medenî Kanunu’nun 714. maddesinde “kazandırıcı zamanaşımının sürelerinin hesaplanmasında, kesilmesinde ve durmasında, Borçlar Kanunu’nun zamanaşımına ilişkin hükümleri kıyasen uygulanır” hükmüne yer verilmiştir.
Borçlar Kanunu’nun 133/2. maddesine göre alacaklı borçluya karşı mahkemede veya hâkim önünde dava açarak ya da karşılıklı bir iddia ileri sürerek alacağını dermeyan ettiği takdirde zamanaşımı kesilir. Tescil davalarında zilyedin tescil istemiyle başvuruda bulunması dava, Hazinenin veya tapu kayıt maliki mirasçılarının tescil istemine karşı koymaları da defi niteliğindedir. Zilyet tarafından dava açılması, davalı Hazine veya kayıt malikinin mirasçıları tarafından davaya karşı konulması zamanaşımını keser.
Zamanaşımının kesilmesinin sonuçları BK.’nun 135. düzenlenmiştir. Bu maddeye göre zamanaşımının kesilmesi halinde sürenin yeniden işlemesi gereklidir. Zamanaşımının kesilmesinin doğal sonucu önceki sürenin geçersiz sayılmasıdır.
Önceki dava, süren zilyetliği kesmiştir. Dava tarihinden, tescil isteminin eksik süre yönünden reddine ilişkin kararın kesinleştiği tarihe kadar gerçekleşen zilyetlik ise, davaya konu olması itibariyle hesaba katılamaz. Sonradan açılan tescil davasında da zilyetlikle kazanma koşullarının tümünün birlikte gerçekleşmesi zorunludur.
Bu itibarla, 4721 sayılı Türk Medenî Kanunu’nun 713. maddesinin 1 ve 2. fıkraları gereğince açılan tescil davasının süre yönünden reddedilmesi halinde; aynı yerle ilgili olarak açılan ikinci davanın olumlu sonuçlanabilmesi için, ilk kararın kesinleşmesinden itibaren taşınmaz üzerindeki zilyetliğin davasız ve aralıksız ve malik sıfatıyla yeniden 20 yıl sürmesi gerekir.
Bu ilkeler Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu’nun 19.1.2007 gün ve 2005/1 Esas 2007/1 Karar sayılı ilamında da aynen benimsenmiştir.
Hal böyle olunca, açılan ilk tescil davasının 26.4.2002 tarihinde kesinleşmesi, görülmekte olan ikinci davanın ise 12.12.2003 tarihinde açılması, ilk davanın kesinleşmesi ile ikinci davanın açılması arasında TMK. m.713’te öngörülen 20 yıllık yasal kazandırıcı zamanaşımı süresinin dolmamış bulunması karşısında yerel mahkemenin direnme hükmü doğru olup onanması gerekir. ”
II-) Türk Kanunu Medenîsi:
c) Müddetler
Müddetin hesabı, inkıtaı - tatili
Madde 640
Yukarki maddelerde beyan olunan iktisabı müruru zaman müddetinin gerek hesabında gerek inkıta ve tatilinde, alacak2 müruru zamanında cari olan hükümler tatbik olunur.
III-) Madde Gerekçesi:
Yürürlükteki Kanunun 640 ıncı maddesini karşılamaktadır.
Madde, sürelerin hesaplanmasıyla ilgili olduğundan, kenar başlık da buna uygun olarak değiştirilmiştir.
Kaynak Kanunda bu maddenin kenar başlığı hem Almanca hem de Fransızca metinde, sadece “süreler” şeklindedir. Bu sözcük de tek başına maddenin kenar başlığını ortaya koymaya elverişli bulunmamış ve “Sürelerin hesabı” kenar başlığı tercih edilmiştir.
Yürürlükteki maddede, sürelerle ilgili olarak “alacak mürüruzamanı”na yollama yapılmıştır. Oysa maddenin yollama yapmak istediği kurum “Borçlar Kanununun zamanaşımına ilişkin hükümleri” olup, maddede bu yönde değişiklik yapılmıştır.
IV-) Kaynak İsviçre Medenî Kanunu:
1-) ZGB:
c. Fristen
Art. 663
Für die Berechnung der Fristen, die Unterbrechung und den Stillstand der Ersitzung finden die Vorschriften über die Verjährung von Forderungen entsprechende Anwendung.
2-) CCS:
c. Délais
Art. 663
Les règles admises pour la prescription des créances s’appliquent à la computation des délais, à l’interruption et à la suspension de la prescription acquisitive.
1 Karar metnindeki “ … kesinleşecektir ... ” ibaresi, Yargıtay Başkanlığı’nın 27.02.2007 tarihli ve C.02.0.YBB.0.07/2007/ 381-291 sayılı yazısı üzerine, “ … kesilecektir ... ” olarak düzeltilmiştir (Düzeltme RG: 28.02.2007, S: 26448).
2 Düstur’daki “ … ancak …” şeklindeki ibare “ … alacak …” olarak anlaşılmalıdır.